26 Şubat 2013 Salı

Adana Derbisi !

Devrim Çetin'le birlikte geçirdiğimiz haftasonunun ilk ayağını burada anlatmıştım : [ http://altligler.blogspot.com/2013/02/kayseri-erciyesspor-baskan-ziya-erenle.html ] Buyrun burada da ikinci ayağı...

Gideceği maçlar için aylar öncesinden uçak bileti alıyor Devrim. Ne yazık ki bazen maçlara 3 - 5 gün kala bile hangi maçın hangi gün saat kaçta oynanacağının belli olmadığı yurdumda ciddi bir risk barındırıyor bu durum. Kayseri'ye de cumartesi gecesi burada olacak ve pazartesi sabah uçağıyla dönecek şekilde bilet almıştı aylar öncesinden. Sonraki konuşmalarımızda "Baba aynı gün Adanaspor - Adana Demirspor maçı da varmış, onu hiç düşünemedim." deyince "dur bakalım" dedim, "hele bir program açıklansın; olmazsa Adana'ya da geçeriz, ben de çok istiyorum bir Adana derbisini izlemeyi".. Devrim'in sezonun ilk yarısındaki Adana derbisini de Mersinli yöneticilere sözü olduğu için kaçırıp Mersin İdman Yurdu - Kayserispor maçına gittiğini ve "Buraya kadar gelmişken Adana derbisine gelinmez mi" diye Adanalı dostlardan sitem aldığını da biliyordum. Derken program açıklandı : Kayseri Erciyesspor - Tavşanlı Linyitspor maçı pazartesi akşamı, Adana derbisi pazar akşamı oynanacaktı. Biz de rotayı Adana'ya doğru kırmaya bu vesileyle karar vermiş olduk. İstanbul'da yaşayan adamın Adana'daki derbiye Kayseri üzerinden gitmesinin hikayesi kısaca böyledir.

Ziya Başkan ve Murat Gencer'le yaptığımız kahvaltının ardından 14.00 gibi çıktık Kayseri'den. Üç saatlik rahat bir yolculuğun ardından maça iki saat kala 17.00 gibi Adana'ya ulaştık. Yol boyuncaki tek olumsuzluk birazdan varacağımız Adana'da kavgaların yaşandığı ve birkaç Adanaspor taraftarının bıçaklandığı haberini almış olmamız. "İnşallah büyümez olaylar, derbiye gölge düşmez" diye umuyoruz ikimiz de. Adana'ya ulaşır ulaşmaz uzun süredir twitter'dan görüştüğüm @mundial1940 dostumu arıyorum. Devrim de @gozanli'yi arıyor, ikisinin o sırada yan yana bizi beklediğini bilmeden; birini bulunca diğerini de bulmuş oluyoruz. Derken @eemretemel de katılıyor aramıza. "Buraya kadar gelmişken bir kebap yemeden olmaz" diyorlar; stad civarındaki bir kebapçıya gitmek üzere başlıyoruz yürümeye..


Stadın önündeki bir bölgede - sonradan maraton tribüne çıkan yol olduğunu öğreneceğimiz - birkaç yüz Adana Demirsporlu'nun toplandığını görüyoruz. Polis barikat kurmuş; geçmelerine izin vermiyor, kitle ise yüklenip Adanaspor'a ayrılmış olan maraton tribününe giden yolu zorluyor. Bizse 'kebap yeme' gibi ulvi bir misyonla daha da yaklaşıyoruz tehlike bölgesine. Derken @mundial1940 uyarıyor; "birazdan polis müdahalesi olabilir" ve bu uyarıdan birkaç saniye sonrasında karışıyor ortalık; arkasına dönüp koşmaya başlayan insanlar, kaçanlara "ne kaçıyonuz ulan yüklensenize" diye fırça kayanlar, kaçmayıp ellerindeki - Adanaspor'la özdeşleşen - portakal ve greyfurtları polise fırlatanlar. O hengamede biz de başlıyoruz koşmaya; birkaç saniye içinde duruluyor ortalık, sonra yeniden koşturmaca. Ve nihayet biber gazı; neyse ki çok yakınımızda sıkılmadı ama yine de etkileniyoruz, kısa bir süre genzimiz yanıyor. Bütün bunlar bir iki dakikada olup bitiyor; o arada Devrimler'i kaybediyorum, neyse biraz sonra buluşuyoruz aklımda "Ulan nereye düştük, böyle mi geçecek bu akşam?" sorusu..


Kebaptan vazgeçiyoruz, gördüğümüz ilk büfeye oturup başlıyoruz muhabbete. Az önce olaya karışan kitlenin büyük çoğunluğunun aslında maça girmek gibi bir niyetinin olmadığını, zaten çoğunun biletsiz olduğunu ve işin tantanasında olduklarını bu sohbette öğreniyoruz. Arada hepsi de Adana Demirsporlu olan dostlara - Adana Demirspor haberlerine yer veren haberads.com'un ekibi aynı zamanda -  "Geçen hafta bizim Erciyeslilere ayıp etmişsiniz ama, çakı bile atılmış misafir tribününe" diye sitem ediyorum, onlar da hak veriyor. Aslında maçın başında karşılıklı sevgi gösterilerinin bile olduğunu, ancak sıkıntının Çocuk Tribünü denilen - Çocuk Esirgeme Kurumu'nda kalan çocuklara ayrıldığı için böyle anılıyormuş - tribünün kapılarının maçın ikinci yarısında açılmasından ve bu tribüne o 'tantanacı' kitlenin doluşmasından kaynaklandığını, genel kitlenin de yaşananları tasvip etmediğini anlatıyorlar. Muhabbet dallanıp budaklanıyor; Demirspor'un durumundan yönetime, Adana derbilerinin havasından Adanaspor rekabetine pek çok şeyi sığdırıyoruz o yarım saate. Yavaştan stada doğru yürüyoruz, maç saati yaklaşıyor.


Adana Demirsporlu dostların yanından ayrılıp sadeceadanaspor.com'un sahibi Serkan Şenyürek'i arıyoruz. Serkan Abi'yle benim şahsi diyaloğum yoktu ama Devrim'in arası çok iyi. Onlar basın kartları olduğu için maçı basın tribününden birlikte izleyecekler, bense Serkan Abi'nin devreye girmesiyle Protokol Tribünü'nde olacağım; zaten iki tribünü yalnızca bir cam ayırıyor; bir kaş göz mesafesindeyiz yani, eh daha ne..

Tribüne girer girmez yine bir gerginlik karşılıyor beni. Protokol tribünündeki bir baba ile oğul gerilimin merkezinde. 14 - 15 yaşlarındaki çocuğun montunun içindeki Adana Demirspor formasını yan taraf kapalıdaki Adanasporlular fark ediyor ve başlıyor küfür, kıyamet.. Neyse ki üç beş dakika sonra yatışıyor ortalık.


Hemen karşımdaki maraton, protokol tribününün de dahil olduğu kapalı ve sağ tarafımdaki kale arkası ev sahibi Adanasporlular'a ayrılmış; Demirsporlular ise sol tarafımdaki kale arkasında. Adanaspor tribünlerinde maçı izleyen Demirsporlular'ın da olduğu biliniyor ancak en azından benim gördüğüm sürede bu durumu açığa vuran yok. Adanaspor tezahüratına eşlik etmeyenlerin oranından oradaki Demirsporlular hakkında tahminde bulunabiliyorum ancak. Özellikle karşı tarafımdaki maratonda Adanasporlular'ın görsel açıdan oldukça iyi hazırlandıklarını söylemek gerekli. Onlarca turuncu bayrağın bir arada sallanışı ve açılan "İnadına Turuncu" ve "Yaşarken Kalbimdesin Öldüğümde Kabrimdesin" pankartları etkileyici bir tablo oluşturuyordu. Görsel açıdan pek bir hazırlığı olmadığı görülen Demirspor taraftarlarınınsa asıl hazırlıklarını tezahüratlar konusunda yaptıklarını görmem için maçın başlaması gerekecekti.


Maçın 2. dakikasında Nurullah'ın attığı golle maça adeta önde başlıyor Adana Demirspor. 3 haftadır oynamayan kaleci Tolgahan'ın ve bana göre maçın en kötülerinden olan İzzet'in ortaklaşa hatalarının eseri bu gol, Adanaspor'un ilerleyen dakikalarda kimyasının bozulmasına, dengesini kaybetmesine yol açıyor. İlk yarı boyunca Adanaspor, kağıt üstünde topla daha çok oynuyor gözükse de bir türlü ekili pozisyonlar bulamıyor, türlü hatalı tercihlerle topu kaptırıyor ve özellikle İzzet'in sağ kanadından verdiği açıklarla Adana Demirspor kontrataklarıyla karşılaşıyor. Orta sahadan sol bekliğe, sol beklikten forvet arkasına tayini çıkan Rahman da Demirspor savunması arasında kayboluyor. En önemli silahı Juninho'nun yokluğunda hücum gücü zayıflamış Adana Demirspor'sa erken bulduğu golün üstüne risk almıyor, oyunu orta alanda tutup bulacağı kontrataklarla farkı artırmayı hesap ediyor. Alt alta topladığınızda zevksiz bir ilk yarı...


İkinci yarının ilk 10 dakikası da ilk yarının bir kopyası gibi. Levent Eriş 55. dakikada risk alıyor ve iki gol silahı Burak Çalık ve Ümit Tütünci'yi aynı anda oyuna sokuyor. Ümit de oyuna girer girmez Adana Demirspor savunmasının akıl almaz bir şekilde çizgi halinde yakalanmasını ustalıkla değerlendiriyor ve skora eşitlik geliyor. Sanıyorum ki bu gol hemen herkeste maçın ibresinin Adanaspor'dan yana döneceğinin bir habercisi olarak okunmuştur. Ancak öyle olmuyor; her iki takım da tekrar ilk yarıdaki kısır futbollarına dönüş yapıyor, eşitliği bozacak girişimler şöyle dursun, akıllarda kalacak bir hücum organizasyonuna bile imza atamadan maçın sonunu getiriyor.

Adana Demirspor açısından bakıldığında beraberlik hiç de kötü sonuç değil. İlk devre aldıkları etkileyici galibiyetle ezeli rakiplerini olası bir puan eşitliğinde ekarte etmiş oldular. Kaldı ki; Juninho - Yusuf Kurtuluş gibi önemli eksikleri göz önüne alındığında derbinin hasarsız atlatılmış olması hanelerine yazılmış bir artı puan. Adanaspor'la kıyaslandığında kadro imkanlarının daha kısıtlı olduğunu da eklemek gerek. Sizin Samed Kartal, Berkay Öztuvan ve Rıdvan Koçak'ı sonradan soktuğunuz oyunda rakibiniz Burak Çalık, Ümit Tütünci ve Bülent Kocabey'i sokuyorsa ve maç berabere bitiyorsa, alınan sonucun kötü olduğuna beni kimse ikna edemez. Asıl kendine dönüp bakması gereken taraf Adanaspor tarafı. Sezonun ilk yarısı sona ererken zirveye adım adım yaklaşan ve yarışta etkili bir şekilde olacağı varsayılan Adanaspor'daki düşüş aynen devam ediyor. Eğer bu takım Süper Lig'i istiyorsa, kadro ve tribün üstünlüğü de hesaba katıldığında bu maçı ne yapıp edip almaları gerekiyordu. Toparlamak gerekirse, pazar akşamı izlediğim iki takım da böyle oynarlarsa Süper Lig hedefi güzel bir rüya olarak kalmaya mahkum.


Yukarıda görsel açıdan Adanaspor taraftarının daha etkileyici olduğunu söylemiştim. Ancak tezahürat ve maç boyunca takımını destekleme konusunda Adana Demirspor taraftarının çok başarılı bir sınav verdiği muhakkak. Maçın ilk düdüğünden son düdüğüne kadar bitmek tükenmek bilmez enerjileriyle takımlarının yanında oldular. Şu kadarını söyleyeyim; maçı radyodan dinleseniz ve sadece sesleri duysanız spiker söylemediği sürece Adana Demirspor'un misafir takım olduğuna hayatta inanmazdınız.


Maç boyunca her iki takım taraftarlarının da yaktığı meşaleler konusunda birbiriyle çelişen şeyler de aklımdan geçti. Bir yanıyla müthiş bir görsel gösteri, etkileyici bir coşkuyu simgeliyor. Ancak o meşalelerin bir süre sonra çıkardığı o berbat sis bulutu hem insanın genzini yakıyor, hem de zaman zaman sahanın bazı bölgelerinde görüş mesafesini kısaltıyor. "Meşale tamam güzel ama abartmadan" diye bağlayayım en iyisi. Adanaspor tarafından atılanların turuncu, Adana Demirspor tarafından atılanlarınsa mavi olduğunu söylememe gerek yok sanırım.


Bir futbolcuya da ayrı bir parantez açayım : Erçağ Evirgen. Abartılı bir yorum mu olur bilmiyorum ama; oynadığı futbol bir yana, Erçağ Adana Demirspor'un  ruhu olmuş gibiydi. Bunu hem kendi taraftarlarıyla girdiği pozitif, hem de rakip takım taraftarlarıyla girdiği negatif ilişkiden yola çıkarak söylüyorum. Şampiyon kadrodan kalan 5 futbolcudan biri olmanın yanısıra direnci ve azmi sayesinde Adana Demirspor taraftarının gözünde "Demirspor ruhu" denince akla gelen ilk futbolcu gibiydi. Adanaspor taraftarı ise ona öfkelenirken aslında tüm Demirspor'a olan öfkesini yansıtıyor gibiydi. Maçtaki gerginliğin yegane anın Erçağ'a atılan yabancı maddeler yüzünden yaşanmış olması tesadüf değil diye düşünüyorum.


Klasikleşmiş "Adana derbisi" geriliminin çok uzağındaydı maç; genele bakıldığında temiz, centilmenlik sınırlarının çok da zorlanmadığı iyi bir atmosferde geçti doksan dakika. Diyebilirim ki; derbiye yakışmayan ilk şey sahadaki futboldu. En tuhafıma giden şeyse Adana Demirspor taraftarlarıyla Adanaspor tribünleri arasındaki pankartlardı. "Valil Babamız", "01 Numaralı Şehrin 10 Numara Valisi", "Hüseyin Avni Coş Adana'nın Gururudur" vb. ifadeler vardı bu pankartlarda. Bir futbol maçı üzerinden sergilenen vali fetişizmine pek bir anlam veremedim açıkçası.

Maçın bitimiyle birlikte yeniden @mundial1940 ve @gozanli ile buluştuk. Bir dahaki seferin kebaplı, şırdanlı, rakılı, şalgamlı olması kaydıyla sözleşip Kayseri'ye doğru yola koyulduk.

İnsanların sırf tuttukları takımlar yüzünden bıçaklanmadığı, 14 - 15 yaşındaki çocukların sevdalarına tahammül edilebilen ve sevdiklerinize "Adana derbisindeyim" dediğinizde ilk sorularının "Olay var mı?" olmadığı başka bir Adana derbisinde görüşmek üzere ayrıldık Toroslar'dan...

3 yorum:

  1. hiç bişey yemeden dönmek olur mu hiç. bari paket yaptırıp yolda yeseydiniz :)

    YanıtlaSil
  2. Aslında hiçbir şey yemedik değil; o bahsettiğim büfede köfte yedik. Ama adana ve şırdan başka sefere kaldı. :)

    YanıtlaSil
  3. guzel bir ani olmus. Göztepe Karşıyaka derbisinede bekleriz @serdalm

    YanıtlaSil