31 Aralık 2012 Pazartesi

TARİHTEN : BİZİM HEYSELİMİZ


* Bir Kayserili olarak futbol tarihimizin en kanlı sayfalarından biri olan Kayserispor - Sivasspor maçının hikayesini bloğu açtığım günden beri yazmayı düşünüyordum aslında. Ancak çeşitli sebeplerle hep ötelemiştim. Geçenlerde Ömer Gülhan kardeşim bu maçı yazmak istediğini söyleyince hiç tereddütsüz tamam dedim; böylelikle hem kendime gecikmiş bir borcu ödemiş oldum, hem de bu acı olayı her iki gruba da dahil olmayan tarafsız bir kalem ele almış oldu... [https://twitter.com/dariusvassell93]


Futbol deyince meşin yuvarlak, iki kale, yirmi iki oyuncu ve dört hakemden oluşan bir oyundan bahsedemeyiz. Futbolu futbol yapan en önemli unsur taraftardır. Bir takımı sırtlayan yalnızca iyi savunma yapan ya da fırsatları değerlendiren forvetler değildir. Yağmur çamur demeden iyi gününde kötü gününde takımının peşinde koşan cebindeki beş kuruş parasını bilete döken insanlardır futbolu güzel yapan. Modern zamanlarda futbolu bir kutunun hapsedilmediği zamanlardan bahsedeceğim size. Taraftarların sadece futbolun peşinde koştuğu günlerde en büyük uğraşları takımlarını tribünden izlemekti. İşte o günlerde dünyanın en kötü tribün faciası gerçekleşir; Heysel. Aslında tribün faciaları diyerek bir bütün olarak düşünülmez. Çünkü meşhur tek bir facia vardır o da Heysel’dir. Yakın zamanda gerçekleşen Port Said faciası bile Heysel’in gerisinde kalır. Neyse bizim Heyselimiz'den önce asıl Heysel olayını ele alalım. 1985 yılı 26 Mayıs günü Liverpool -Juventus maçı, kırk ölü ve altı yüz yaralı. İngiliz takımlarını oldum olası sevmem. Olaya biraz duygusal bakıyorum; milli takımlarının bizi 3 yıl arayla iki kez 8-0 yenmesi ve Liverpool’un Beşiktaş’a 8 atması, her golden sonra taraftarının doyumsuz diye nitelendirdiğim sevinçleri yok mu?  Her neyse; konumuza dönelim. Juventus maçı, Liverpool taraftarı için bir intikam maçıydı. Aslında bir sene önceki Şampiyon Kulüpler Kupası finalinde Romalı taraftarların Liverpoollu taraftarları epey bir tartaklaması Heysel’e ön ayak olmuştur. Şimdinin Kral Baudunin Stadı tıklım tıklımdır. Stat doludur fakat bir finali kaldıracak eski ve kapasite sahibi olmadığından Liverpoollu yöneticilerin defalarca stadın değiştirilmesi talebi UEFA tarafından rededilmiştir (Bu yazıdan sonra oturma planına göz atmanızı da şiddetle öneririm). Gelelim sadede.. Liverpoollu taraftarlar için karşılarında sadece Juventus taraftarı yoktur, rakip olarak bozguna uğratılmayı bekleyen İtalyanlar vardır. Maçın başlamasına dakikalar kala tribünler hareketlenir. İngiliz taraftarlar Juventus taraftarlarının bulunduğu tribüne doğru ilerler. Juventus taraftarları panik yaşar ve büyük bir arbede gerçekleşir. Juventus taraftarı stat  duvarı arasında sıkışınca duvar çöker ve otuz dokuz Juventus ve bir Liverpoollu taraftar hayatını kaybeder. Juventusluların da karşılık vermesi ile altı yüz taraftar yaralanır. Bu olaylardan sonra Liverpool takımı Avrupa Kupalarından altı yıl men edilir.

Heysel faciası hakkında ufak bilgi verdikten sonra gelelim yurdumuza. Tarih 17 Eylül 1967, maç Kayserispor - Sivasspor maçıdır. Maça geçmeden önce olayların buraya gelişim süreci hakkında birkaç bilgi vereceğim.

2. Lig'in ve alt liglerin babası olan Orhan Şeref Apak profesyonel ligler kurulmasına öncülük eder. Bu mübarek adam kendisini futbol adamıştır. Genç ve ümit milli takımların kurulmasını da sağlayan kişidir. Anadolu’nun her yerinde profesyonel şehir takımları kurulmaya başlanır. Ve bu ortamda Sivas’ta bir profesyonel takım kurulmaya karar verilir. Dönemin valisi Vefik Kitapçıgil bu olaya sadece sportif açıdan bakmaz. Şehre ekonomik, sosyal, kültürel açıdan da bir gelişme getireceğini düşünür. Valinin profesyonel takım kurmaya olumlu yaklaşması ile hazırlıklar başlar. Mayıs ayının ilk günlerinde hazırlıklar tamamlanmıştır. Sivasspor yönetimi takımın direk 2.lige alınacağını düşünür fakat olaylar bu yönde gelişmez. Yönetim Ankara’ya gider ve takımın 2.Lige alınması için başvururlar. Başvuru sonunda Orhan Şeref Apak ile bir kurul Sivas’a gider, incelemeler yapar. Sivas dönüşü yazılan raporda; tesis ve altyapı yetersizliğinden istemin gerçekleşemeyeceği belirtilir. Vali ve şehrin ileri gelenleri Ankara üzerinde baskı oluşturur. Sivas milletvekili Raif Öçten dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’e : ”Ya Sivas’ı 2. Lig'e alırsınız ya da Sivas’tan oy almayı unutursunuz” diye apaçık bir tehditte bulunur. Süleyman Demirel’in talimatına daha fazla direnemeyen Apak Sivasspor’u 2. Lig Beyaz Grup'a alır. Kayseri’yi Türkiye Şampiyonalarında Demirspor, Şekerspor, Sümerspor, Karagücü , Havagücü gibi Kayseri’nin köklü takımları temsil etmekte idi. Bu kulüplerin başarısı Kayseri halkını tatmin etmiyordu. Orhan Şeref Apak ”Her ilden en az iki amatör takımın birleşmesi ile şehrin ismini taşıyan bir takım kurmaları halinde o ili “Türkiye 2.ligine şartlar uygunsa alacağını” söylüyordu. Başvuru yoğunluğu nedeniyle takım kotası dolar ve artık başvuran takımlar 3.Lig’den başlıyacaktır. Kayseri bu duyum ile çalışmalarına hız verir. Maddi olanak aranır ve zor da olsa bulunur. Rıfat Gönen; maddi olanağın sporsever Kayserililer'den temin edilebileceğini, kendisine düşen görevi seve seve yapabileceğini vaad eder. Ve Erciyesspor, Sanayispor ve Ortaanadoluspor kulüplerinin birleşmesi kararlaştırılır. 1 Temmuz 1966’da Kayserispor kurulur. Orhan Şeref Apak şehre davet edilir. Bunun üzerine Kayseri’nin ileri gelenleri Orhan Şeref Apak’ı havaalanında karşılarlar. Havaalanından doğruca Stadyuma götürülerek tesisler gösterilir. Tesisleri seven Apak Kayseri’nin İkinci Lig'e alındığını müjdeler. Ve iki takım da 2.Lig Beyaz Grup'ta mücadele edecektir. İki takımın da siyasi tehdit ve bilinmeyen yollarla  lige alınması iki takım için ortak bir noktadır. Bu maçtan önce 1965'ye Sivas Sümerspor ile Kayseri Şekerspor arasında oynanan maçta olaylar çıkar, yaralananlar olur.1966 yılında ise Kayseri Havagücü - Sivas Sümerspor maçında bir kişinin ayağı kırılır, yirmi beş kişi muhtelif yerlerinden yaralanır. Ve büyük maçtan bir hafta önce yani 10 Eylül’de Kayseri Havagücü - Sivas 4 Eylül takımları karşılaşır. Maç başlar ancak sadece bir futbol maçı demek doğru mu? Savaştan farksızdır. Amacı spor yapmak olan gençlerin yaptıklarını anlamak güçtür. İki komşu şehrin çocukları birbirine girer. Direkt bileğe çalışan ayaklar, aşiline tendonuna darbeler derken iki Kayseri Havagücülü topçunun ayağı kırılır. Ve 17 Eylül günü gelir. Upuzun bir konvoy ile Sivas taraftarı, Kayseri’ye gelir. Asayiş kayıtlarına göre Sivaslı taraftarlar gittikleri bir mekanda olay çıkartırlar. Maç gününe tanıklık eden kişilerden alınan bilgiye göre; Sivas taraftarı yüzlerce kişi gittikleri lokantalarda yemeklerini yedikten sonra hesaplarını ödemez ve gitmiş oldukları mekanların kapısını çerçevesini indirir. Olaylar sonucu dört taraftar yaralanır. Bu olayın ardından, stad girişinde polis, Sivas ve Kayseri taraftarını arar fakat kayda değer bir şey bulamaz. Yirmi bir bin kişilik stadda büyük bir uğultu vardır, taraftarlar takımlarına tezahüratları ile destek olurlar. Saat 16.00’da mücadele başlar. Maç içinde taraftarlar arasında karşılıklı atışmalar sürer. Dakika yirmide Oktay Aktan topu ağlara gönderir.


Belki de attığı gol Türk futbol tarihinin en büyük faciasının başlangıcı olacaktır. Tanıkların ifadesine göre; atılan gole sevinen Kayserisporlu çocukların üzerine Sivas tribününden taşlar yağar. Çocuklar üzerinde panik başlar, kaçışmaya çalışan iki çocuk ezilerek ölür.


Tanıkların ifadesi doğru ya da yanlış bilinmez fakat şu bir gerçektir. İki çocuğun ezilerek öldüğünü öğrenen Kayserili taraftarlar ellerindeki taşlarla, sopalarla ve bıçaklarla Sivasspor tribününe doğru saldırıya geçer. Sivasspor tribünlerindeki panik büyük bir faciaya yol açar.


Kapılara doğru yüklenen Sivasspor taraftarları, kapının iç tarafa açılır özelliği olması nedeniyle ne yapacağını şaşırır, kargaşa yaşamaya başlar. Ve kapıya yüklenen yüzlerce taraftarın yüzünden havasızlıktan otuz sekiz Sivasspor taraftarı hayatını kaybeder. Üç yüzü  aşkın taraftar da yaralanır.


Olaylar saha içinde bitmez. Saha dışında Sivaslı taraftarlar Kayseri plakalı arabaları ateşe verir. Olayı duyan Sivas halkı deliye döner. Sivas'ta yaşayan Kayserililer'in dükkanları talan edilir, Sivas’ta yaşayan halk camlarına nüfus kağıtları asma derecesine kadar gelir. Sivas’ta bulunan ve bir Kayseri işadamına ait otel darmadağın edilir.


Kayseri Emniyet Müdürü ile Sivas Valisi'nin açıklamaları olayları daha da çıkmaza götürür. Kayseri Emniyet Müdürü Şerafettin Gökçeören, "Sivaslı taraftarlar 1-0'lık yenilgiyi hazmedemediği için ve maçı tehir etmek maksadıyla bu hadiseyi çıkardı" der. Sivas valisi :”Ölülerimizi almaya geldik”. “Sivaslılar ölülerini bekliyor. Ölülerimizi almadan gitmeyeceğiz” der. Belki de en sağduyulu açıklama maçın adamından gelir. Oktay Aktan: ”Keşke ayağım kırılsaydı da gol atmasaydım. Dün gece uyuyamadım. Gözlerimin önüne tribünlerdeki insanların hali gelince ağlamadan edemedim. Keşke yenilseydik de bu olaylar çıkmasaydı.” der. Bu arada olaylara sebebiyet veren sekiz Sivaslı ve on altı Kayserili taraftar tutuklanır. O zamanki hükümetin bu facianın üstünü kapatıp unutturması, ’ateş düştüğü yeri yakar’ sözünün tam karşılığı. Olaylı maçın rövanşı Sivas’ta yapılır ve maçı beş yüz Sivassporlu izler. Maç 0-0 biter. İki takımın yirmi üç yıl aynı grupta yer almaması sağlanır. Çok değil altı yıl geçer. İki takım Türkiye Kupası'nda karşılaşır. Mithatpaşa stadında oynanan maçı beş bin kişi izler  ve 30’lu dakikalarda oyun durur fakat beklenen olmaz. Sağduyulu Sivasspor taraftarları sayesinde maç herhangi bir olay çıkmadan 1-1 biter. Ve yirmi üç yıl sonra iki takım buluşur. Maç Sivas’ta oynanır. Maçı sadece elli Kayseri taraftarının izlemesine izin verilir ve her birinin başına 1 koruma verilir. Ve iki takım maç sonu dostluk mesajları verir ve olay kapanır .Olay kapanır kapanmasına da sorun neydi, neden oldu bunlar kimse bilmez. Irkı, dini, dili, örfü, adeti, şivesi hatta siyasi görüşü aynı olan bu komşu şehirler rekabet olgusunu kaldıracak düzeyde değillerdi bence. Ticaret anlamında birbiriyle kıyasıya yarışan iki şehre bir de spor yönünden ayrı bir yarışa girmek biraz ağır geldi. Yapılanlar cahillikten başka bir şey değildi. Kayserililer'i gavur ilan edenlerin cami hocaları, imamlar olması herşeyi anlatıyordu kısaca.

Yazının başında onların ve bizim Heyselimiz diye bir ayrım yaptım. Bizim faciamız aynı mahallenin iki munzur çocuğunun kavgası gibiydi ama daha ciddi. Amacım ise sağduyuya ihtiyacımız olduğu şu günlerde hedefi bizim taraftarımıza daha doğrusu bize yöneltmek. Futbolu din gibi gören birisi olarak futbol yolunda ölenlerin dini, ırkı, siyasi görüşü ne olursa olsun hepsi bizdendir. Kısacası futbol sadece futbol değildir. Unutmayalım, unutturmayalım.

Araştırmalarıma yardımı dokunan abime teşekkürü bir borç bilirim.





1 yorum:

  1. Burada bahsedilmemis ama
    Hakemin kayserispordan bi futbolcuya kirmizi kart gosterip tekrar oyuna almasi atlanmamasi gereken ve gerginligi tirmandiran bir detay.

    YanıtlaSil